Kayıp Ada
Rp dünyasında eşi benzeri olmayan bu adada, yaşamayı göze alıyor musun? Grup savaşlarının yanında açlık mücadelesi, adadan kurtulmanın umudu ve diğer bir çok gizemli olaylar.

Eğer sen de kendine güveniyor ve adada yaşayabileceğini düşünüyorsan üye ol!







Ada, uyanıyor!...
Kayıp Ada
Rp dünyasında eşi benzeri olmayan bu adada, yaşamayı göze alıyor musun? Grup savaşlarının yanında açlık mücadelesi, adadan kurtulmanın umudu ve diğer bir çok gizemli olaylar.

Eğer sen de kendine güveniyor ve adada yaşayabileceğini düşünüyorsan üye ol!







Ada, uyanıyor!...
Kayıp Ada
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Kayıp Ada'da Bir Şeyler Oluyor
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Jace Angel Night

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Jace Angel Night
Ada Yerlisi
Ada Yerlisi



Rp Partneri : Luciana <3
Mesaj Sayısı : 30
Liderlik Kapasitesi : 8
Kayıt tarihi : 21/05/10
Yaş : 34
Nerden : Kabuslarından

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeCuma Mayıs 21, 2010 9:04 pm

Genç adam güvenli ve yere sağlam basan adımlarla yürürken başını çevirip gölgelere baktı. Gözlerinde sinsi bir parıltı, dudaklarında kurnaz ve karanlık bir gülümseme vardı. Ellerini açık sarı saçlarının arasında gezdirdi ve onları düzeltti. Gölgelerden kanat sesleri ve acı dolu çığlıklar geliyordu ama genç adam bunu önemsemedi. Çevresindeki insanlara baktı ama hiç biri sesleri duyuyor gibi görünmüyordu. Doğru, onlar yalnızca insan… diye düşündü adam küçümseme ve kibirle. Gölgelere tekrar baktığında insanların göremediği kanatlı varlıkların gittiğini gördü ve gotik binaların üzerindeki heykelleri inceledi. İblis heykellerinden birinin başını size doğru çevirmesi normalde korkunç olsa da genç adam buna alışıktı ve o korkmazdı hiçbir şeyden. Çevresine baktığında az önce koşuşturan insanların sayısının azaldığını gördü ve gülümsedi. Elini belindeki melek bıçağının üzerine koydu ve yavaşça adını fısıldadı.

“Abrariel!” ve elindeki bıçak hafif bir parıltı yayarak titremeye başladı. Genç adam iblise baktı ve Abrariel’i iblise gösterdi. İblis tısladı ve genç adama nefretle baktıktan sonra bir büyü mırıldanıp içine girdiği mermer heykelden dışarı çıktı. Bir an genç adama baktıktan sonra ortadan kayboldu. Genç adam iblisin nereye gittiğini veya ne yapacağını önemsemiyordu. Bana zarar veremez hiçbiri, ben dokunulmazım… Genç adam düşüncelerinde haklıydı; o dokunulmazdı. Melekler ve iblisler, nefilimler ve periler, vampirler ve kurtlar kısacası hepsi kıskanıyordu onu. Genç adamın asla yaşlanmayacak güzelliğini kıskanıyorlardı. En kusursuzları bile genç adamın bir parçasını istiyordu; melekler adamın insan vücudu için kanatlarını takas etmek istiyordu, iblisler onun hükmedici gücü karşılığında yıllarca uğraştıkları büyülerini, nefilimler ölümsüzlüğüne karşılık ölümcül oyuncakları sunuyordu, periler adamın hissettiği duyguları hissedebilmek için ikiyüzlü oyunlarından vazgeçmeye hevesliydi, vampirler adamın kanı için en değerli varlıklarını ortaya döküyorlardı; iblis gücüyle çalışan motosikletlerin en gelişmişini ve kurtlar adamın sabrına ve soğukkanlılığına karşı sadakatlerinden vazgeçmeye hazırdı ama genç adam bunlardan hiç birini istemiyordu. O her şeye sahipti, o her şeydi. Doğduğu andan itibaren ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Annesi ona hikâyesini anlatmıştı, babasının kim olduğunu ve fazlasını.

Genç adamın adını babası koymuştu; Klibarel. Anlamı “en üstün melek”ti ve kökü baş meleklerin adından geliyordu. Genç adam Klibarel adını severdi ve yaptığı en güçlü silahın adı buydu. Silah şu anda belinde bir kılıç şeklinde asılıydı ama sahibinin istediği silaha dönüşebilme yeteneği vardı. Kısacası bilinen en güçlü Gölge Avcısı silahına sahipti. Oysa bir Gölge Avcısı değildi Klibarel ama bu nefilim olmadığı anlamına gelmiyordu tabii ki. O farklı bir nefilimdi, kupanın içindeki kan değildi damarlarında dolaşan, onun kanı ilk nefilim kadını ile bir baş meleğin kanının birlikteliğiydi. Annesi Meare ile babası Mellartach normalde kabul edilmeyen bir birliktelik yaşamıştı ve Klibarel doğmuştu. Bunu öğrenen baş melekler ne yapacaklarını bilememişlerdi ama meleklerin görevi korumaktı, öldürmek değil ve Klibarel de bir istisna değildi. Özelliklede sahip olduğu büyüleyici güzellikle melekler bakışlarını ondan ayıramamıştı. Sarı saçları annesi Meare’ninkiler gibi çok açıktı ve güneş gibi parlardı, gözleri babası Mellartach’ın yalanları ve gerçekleri gördüğü girimsi gözlerinden daha büyüleyiciydi; onun gözleri mavi beneklerin çevrelediği koyu bir griydi. Babasının yeteneklerinin çoğuna sahipti ve bu onu bir nefilimden çok bir melek yapıyordu ama o melek olmayı istemiyordu. İşin komik yani meleklerde onu aralarından biriymiş gibi görmüyordu. Bu iblisler için büyük bir avantajdı çünkü kabul edilmeyen biri soyuna karşı gelebilirdi. Ne yazık ki Klibarel öyle biri değildi. Soyunu yerle bir edecek kadar güçlüydü ama ne iyiydi nede kötü…

Yaşayarak geçirdiği yüzyıllar boyunca iblisler onu yanlarına çekmek için her yolu denemişti. İlk önce büyüleyici güzellikteki bir kız kılığına girmişti şekil değiştirici bir iblis ama Klibarel buna kanacak kadar saf veya bilgisiz değildi. Kız gerçekten çok güzeldi ama gözlerindeki kötülük parıltıları Klibarel’i uzak tutmuştu genç kızdan. O günden beri her yüzyılda iblisler yeni bir oyun oynardı genç adama oysa melekler yalnızca bir haberci gönderirdi Klibarel’e. Habercinin adı Selianne’dı ve Klibarel’in gördüğü en güzel kızdı. İşin kötü yanı o bir melekti ve yeryüzünde uzun süre kalamazdı. Bunu yapsaydı eğer o güzelim ipek dokulu, kabarık ve hızlı uçması için oldukça hafif olan kanatları erirdi ve tüy tüy dökülürdü yerlere. Klibarel bunu biliyordu çünkü daha önce bir meleğin kanatlarını bu şekilde kaybetmesine şahit olmuştu.

“Kanatlarını takas etmeye hazırlar yinede…” diye mırıldandı Klibarel geceye. Yürüdüğü yolda onu duyabilecek tek bir insan bile yoktu ama bugün Selianne’ın geleceği gündü. O her zaman mezarlıkta beklerdi Klibarel’i ve bu nedenle genç adam mezarlığa yürüyordu.

Mezarlık beklediğinizin yarısı kadar bile korkunç değildi Klibarel için. Karanlıktı, yaşlı ağaçlara ev sahipliği yapıyordu ve mermer mezar taşları melek ve iblis heykelleri ile süslüydü. Bu melek heykellerinin birçoğunu Klibarel yontmuştu. Melek heykellerinin en görkemlileri Mellartach ve Selianne’ınkilerdi. Koca mezarlıkta bir nefilime ait olan tek heykel ise Klibarel’i yonttuğu Meare’nin heykeliydi. Genç adam heykelin ayakucuna oturdu ve Selianne’ın heykelini izlemeye başladı. Heykel canlı gibiydi ama koskoca mezarlıkta asla canlanamayacak tek heykel onunkiydi. Kızın saçları rüzgârla uçuşuyor gibiydi, kanatları vücudunu sarmıştı ve uzun elbisenin arkası rüzgârla uçuşuyor gibi kıvrılıyordu. Genç meleğin narin ve becerikli elleri genç yüzünün etrafını sarmıştı ve meleğin gözünden akan gözyaşları son derece dikkat çekiciydi. Selianne bunu daha görmemişti ve Klibarel bu heykeli yaparken genç meleğin geleceğinden bir sahne yontmuştu pürüzsüz mermere. Klibarel genç kızın ağladığını görmüştü ve bembeyaz kanatlarının gece kadar siyaha boyanmasına şahit olurken kızın kanatlarından düşen altın tüyü yerden almıştı. Bu yaşanacaktı, emindi Klibarel çünkü gelecekten parçalar görebilirdi o. İçinde bir burukluk vardı nedeninden emin değildi ama sanki sevdiği birine bir şey olacaktı. Sevdiği kimi vardı onun? Selianne ve Mellartach birde Meare ama Meare ölmüştü zaten, ona bir şey olamazdı. Bir melekte ölemezdi ama ölmekten beter bir hale gelebilirdi; düşebilirdi. Bir an duraksadı Klibarel. Ne yani babası düşecekti öyle mi? Ama bu imkânsızdı, Mellartach düşecek olsaydı büyük bir isyan çıkardı… O zaman geriye Selianne kalıyordu ve onun düşmesi Klibarel’in habercisini kaybetmesi demekti. Klibarel hayatında bir-iki kez acı hissetmişti, hissettiği en büyük acı annesinin ölümüydü şu ana kadar. Ama şimdi, sevdiği kızın düşeceğini düşünmek kalbinin yerinden sökülüyormuşçasına acımasına neden oldu. O kız her şeydi Klibarel için, ne kadar zar zor görebilse de onu Selianne her saniye beynindeydi.

Selianne içinde aynısı geçerliydi, delilercesine seviyordu Jace’i, yani Klibarel’i ama Selianne onun habercisiydi ve bir melekti. Düşük rütbeli bir melekti ve son zamanlarda dünyaya gerçek görevi dışında da gelmeye başlamıştı. Elbette baş melekler bunu biliyordu ama bir koruması vardı onun Klibarel’in babası genç meleğin dünyaya inmesine izin veriyordu çünkü oğlundaki değişimi yanında genç melek varken rahatlıkla görüyordu. Evet, Selianne genç adamın yanındayken normalden daha iyi davranıyordu Klibarel. Selianne kapılardan çıkmaya hazırlandığında karşısına gelen birkaç intikam meleği onu durdurdu.

“Mellartach şu anda burada değil ve diğer baş melekler sana ve Klibarel’e muamma yapmayacaktır. Adama yaklaşman gerekenden fazla yaklaşırsan genç haberci, kanatlarının beyazlığına elveda de.” Bu kadardı sözleri ama içindeki büyük tehdit Selianne’ın kalbinin delilercesine çarpmasına sebep olmuştu şimdiden. Klibarel’e dokunursan düşersin…” söylemek istedikleri buydu ve genç kız ne olursa olsun Klibarel’e dokunmamaya çalışacaktı. Kanatlarını açtı ve uçmaya başladı. Mezarlığa gidecekti, Kliarel’in onu orada beklediğini biliyordu.

Klibarel ipek bir kumaşın koltuğun üzerinden kaydığında çıkardığı sesi duymaya başladığında bir habercinin yolda olduğunu anladı. Başını gökyüzüne çevirdi ve Selianne’ın uçuşan saçlarını görmeye çalıştı. Kızın saçları gece gibi parlıyordu ve o kadar büyüleyici görünüyordu ki Klibarel bir an nefes almayı bıraktı. Selianne yere indiğinde kanatlarını sırtında topladı ve gözleriyle Klibarel’in gözlerini aradı. Klibarel’in dikkatini ilk çeken şey Selianne’ın endişeli olmasıydı ve kıza yaklaşmak için bir adım atmaya hazırlandı. Melek elini yavaşça yukarı kaldırdı ve gülümsedi. Gülümsemesindeki bir şey acı vericiydi, yine de Klibarel durdu. Selianne içini çekti ve dudaklarını araladı.

“Seni yanlarında istiyorlar…” söylediği tek şey buydu. Klibarel şüpheyle kıza baktı.

“Ne karşılığında?” Selianne bir an ne diyeceğini bilemiyormuş gibi baktı. Klibarel’in sorduğu sorunun niyetini biliyordu; Aralarına katılsaydı rütbesi ne olacaktı?

“Rütbenin ne olacağını bilmiyorum ama benden yüksekte olacağından eminim. Sana kanat sunuyorlar; antiklerin kanatlarından birini.” Klibarel kısık ve alaycı bir sesle güldü.

“Meleklerde kalan antik kanatlar düşmüşlerin ve isyancıların...” Klibarel bir an kavrayışla baktı genç kıza.

“Zaten istedikleri bu değil mi? Beni aralarına alacaklar ve ardından düşürecekler. Böylece güçlerim ve güçlendireceğim kanatlar onlara kalırken ben güçsüzleşeceğim…” Selianne genç adamın sözlerindeki isyankâr tınıyı rahatlıkla duyuyordu.

“Bilmiyorum. Neden babana sormuyorsun?” Klibarel meleğe baktı.

“Neden bana yaklaşmıyorsun?” Selianne istemsizce inledi. Klibarel’in sesi baştan çıkarıcının ötesinde karanlık ve tehlikeliydi. Kız Klibarel’e doğru bir adım attı.

“Yapamam.” Kızın sesi ümitsizlik doluydu.

“Neden?” Klibarel ısrarla sordu. Kız Klibarel’in vücudunu yavaşça süzdü. Adam bir melekten daha yakışıklıydı ve bir vampirden daha tehlikeli…

“Seni sevdiğimi biliyorsun ama… Yapamam, sana yaklaşırsam kendimi durduramam..." Kızın sesindeki acı Klibarel’in yüzünün buruşmasına neden oldu.

“Sen yokken heykelini yaptım." Parmağıyla heykeli gösterdi.”Orada, babamın heykelinin birkaç sıra arkasında.” Selianne heykelini yakından incelemek için heykelin hemen önüne gitti. Gözlerinde büyük bir şaşkınlık vardı ve elleri titriyordu.

“Nasıl yaptın? Bu çok güzel!” Klibarel kızın heyecanlı sesinin altına gizlenmiş korkuyu hemen anladı.

“Seni gördüm. Gelecekte dolanıyordum ve sen ağlıyordun…” ve kanatların simsiyahtı. Bunu söyleyemezdi elbette. Şimdi düşününce gördüğü sahnenin anlamını rahatlıkla çözümleyebiliyordu; Selianne’ın düşüşüne tanık olmuştu.

“Beni mi gördün?” Kız kocaman gözlerle Klibarel’i izliyordu şimdi. Adam gülümsedi.

“Güçlerimin hepsini bilmediğini unutuyorum bazen…” Sesi bir fısıltıdan farksızdı. Selianne gülümsedi.

“Benim gibi olsaydın her şey daha kolay olmaz mıydı? Beni istediğin gibi severdin, seni istediğim gibi severdim… Kızın sesindeki inat adamı güldürdü.

“Yine de tamamen benim olamazdın asla… Benim olmanı istiyorum, başkasının değil. Yalnız benim!” Adamın sesindeki gizli ateş kızın içini titretti. Klibarel’in hisleri karşılıksız değildi.

“Ya düşseydim?” Kızın sözleri adamın duraksamasına neden oldu.

“Sen düşersen yaşayamazdım…” Sesindeki şefkat ve doğruluk acı vericiydi.

“Kanatlarımı takas etsem bir nefilimle?” Kızın sesi meraklıydı şimdi. Klibarel hafifçe gülümsedi.

“Benim gibi hissedemezdin… Sana sahip olamazdım…” Kız üzüntüyle baktı adama.

“İmkânsız aşk bizimki…” Adam acımasızca gülümsedi.

“En tatlısı yasak meyve değil miydi?” Kız reddeden bir ifadeyle baktı Klibarel’e.

“Tatmadım yasak meyveyi ve seninde ağzına sürmediğine eminim?” Adam baştan çıkarıcı bir kahkaha ile cevap verdi.

“Her gece rüyalarımda ve her gün hayallerimde yasak meyveyi tadıyorum… Kendi yasak meyvemi; seni.” Kızın bakışları yumuşadı ama yinede aşağılayıcıydı dudaklarındaki gülümseme.

“İradesizsin o zaman, hayallerine hâkim olamıyorsun…” Klibarel elini kıza yaklaştırdı ama kız ondan uzaklaştı.

“Onları ben hayal ediyorum sevgilim, irademin ne kadar güçlü olduğunu ikimizde iyi biliyoruz ama sen bu kadar yakımdayken hâkim olamıyorum kendime ve aklıma gelen milyonlarca arsız düşünceye...” Kızın yüzünde ve gülümsemesinde bu kadar yakışıklı birin hayallerini bezememin gururu ve mutluluğu vardı. Ne yaptığını anlamadan kendini adamın kollarına bıraktı. Adam kızın vücudunu sıkıca sardı ve onu kendine çekti.

Kız kendini adamın ellerine bıraktığında zihninde yalnız o vardı. Klibarel’in dudaklarının yumuşaklığı ve sıcaklığı kızın vücudunun her yanındaydı. Kız ne olduğunu anlamamıştı ama bir an ateşin içindeymiş gibi yanıyordu vücudu. Gözlerini açtı ve ona şaşkınlık, kararlılık ve ümitsizlikle bakan Klibarel’in koyulaşan gözleriyle karşı karşıya geldi. Adam ona bakarken bile dudaklarını kızınkilerden ayırmamıştı. Bir an kız intikam meleklerinin tehdidini hatırladı ve o an her şey bitti. Kendini Klibarel’in kollarından çeken kolların hayal meyal farkındaydı. Klibarel kızı sıkıca sardı ve onu bırakmamak için uğraştı. Yapabileceği tek şey kızı sonsuza tek öpmekti çünkü. Selianne dudaklarını Klibarel’den ayırdı ve onu çeken kollara yenik düştü. Klibarel kızın acıyla ve ümitsizlikle dolu haykırışlarına karşılık hiçbir şey yapamıyordu. İntikam meleklerine baktı nefretle.

“Onu benden alırsanız hepinizi gözümü bile kırpmadan öldürürüm!” Melekler ona dikkatli gözlerle baktıktan sonra ve kızın kanatlarını açtılar. İşte o an her şey bitti.

“Seni seviyorum…” kız fısıldadı ve rüzgâr kızın sesini Klibarel’e taşıdı. İntikam melekleri kızın vücudunu arkada bırakarak geldikleri hızda geri döndüler. Selianne ellerini yüzüne kapamıştı ve bembeyaz kanatları gittikçe siyahlaşıyordu. Kanatları tamamen siyah olduğunda Klibarel yerde beliren altın tüyü aldı ve cebine koydu. Ellerini kızın beline sardı ve onu kucağına aldı. Kız Klibarel’e baktı ve yavaşça gülümsedi.

“Beni tehdit etmişlerdi ve ben unuttum…” kızın sesindeki acı dayanılmazın ötesindeydi. Klibarel kıza üzüntüyle baktı. Kız onun bakışlarına aynı yoğunlukla cevap verdi.

"Bunu görmüştün değil mi heykeli yaparken?" Klibarel başını evet anlamında salladı.

Gerçek olmamasını istemiştim, bir oyun olduğunu sanmıştım, inanmamıştım!” Sesi gittikçe kuvvetlendi. Selianne elini kaldırdı ve genç adamın yanağını okşadı hafifçe. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi.

“Seni her şeyden çok seviyorum ve seveceğim…” kızın sesi o kadar gerçekçi ve kararlıydı ki Klibarel’in yanağından kızın yüzüne bir damla gözyaşı düştü.

“Hayatımda gerçekten sevdiğim nadir insanlardansın ve hep öyle kalacaksın…” Adamın sesi acı doluydu. Kızın heykeline yaklaştı ve orada dikildi bir süre. Kıza bakan gözleri endişeliydi. Haklılardı da; kız gözlerini kapattı ve bir daha açmadı. Kalbi hala atıyordu ama yaşayan bir ölüden farksızdı genç melek. Klibarel kızın saçlarını yavaşça okşadı ve onu heykelinin ayakucuna yatırdı yavaşça. İçindeki nefret büyümüştü ve artık içinde tutamıyordu. Gökyüzüne baktı.

“Hayatınızın en büyük hatasını yaptınız! Sanki neler yapabileceğimi bilmiyordunuz! Tarafsızdım çünkü dengenin bozulmasını bekliyordum ve işte; dengeyi bozdunuz! İblislerle bir olmayacağım ama gelip benimle konuşan her meleğin kanatlarını koparacağım! Yeminim olsun size; Selianne’ı düşürdüğünüz güne lanet edeceksiniz! Artık yeni bir düşmanınızın olduğunu sakın unutmayın!”

Klibarel bunları haykırırken genç kız bir rüyadaymışçasına hafiflemişti ve çevresindekilerin farkında değildi. İçinde büyüyen bir güç vardı ve bu yeniden doğması için gerekli olan güçtü. Kız gücün tamamlandığını hissettiğinde yattığı yerden kalktı ve kanatlarını açtı. Heykeline baktığında gülümsedi ve gözlerini Klibarel’e kaydırdı. Sonra yüzündeki mutluluk ifadesi kayboldu; neler olduğunu hatırlıyordu çünkü. Kız kalbinde bir acı hissetti; hiçbir şey aynı olmayacaktı artık…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seth Sullivan
Ada Lideri
Ada Lideri
Seth Sullivan


Mesaj Sayısı : 208
Liderlik Kapasitesi : 227
Kayıt tarihi : 20/05/10
Nerden : Ada'dan

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimePaz Mayıs 23, 2010 9:40 am

Betimleme:
Ruhsal ;15
Fiziksel ;12

Uzunluk: 20
Kurgu: 19
İmla: 10
Noktalama: 10
Renk: 9
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://kayipada.my-rpg.com
 
Jace Angel Night
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Jace Angel
» House Of Night Turkey RPG

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kayıp Ada :: Rp Gelişimi :: Rp Puanlama-
Buraya geçin: